29 Aralık 2010 Çarşamba

Ekolojik Ayak İzimiz

Gezegenimizin, yani yegane yuvamızın, yaşanabilir kalması için hepimizin üstüne düşen görevler var. Ekolojik ayak iziniz 1'e düştüğünde ancak, "ben sorumlu bir dünyalıyım" diyebilirsiniz. Tıklayın, yaşamınızda yapmanız gereken küçük değişiklikleri görün.

Ekolojik ayak izim
1.71

27 Aralık 2010 Pazartesi

30 Aralık Perşembe öğlen ne yapıyorsunuz?

Türkiye Su Meclisi'nden:

İki hafta önce Türkiye Su Meclisi üyeleri Antalya'nın Alakır Vadisi'nde toplandı. Burada bir dizi karar aldık. Bunlardan biri de Loç Vadisi'nin Kabataş Orya Enerji önünde üç haftadır  sürmekte olan oturma eylemine destek vermekti.

Toplantıdan sonra aramızda konuştuk, 30 Aralık'ta oraya gidelim, Loçlular'a destek verelim dedik. Zira Loç halkının vadisi yok olmak, betonla kaplanmak üzere. Mahkemeden karar beklediğimiz şu günlerde, bizlerin orada oluşturacağı kalabalığın daha da özel bir anlamı olacak.

Buluşmamız saat 12.00'de başlayacak, birkaç saat sürecek. Geç olsun, erken olsun, zamanı olan herkesin katılımını bekliyoruz. Bu mesajı duyurur, arkadaşlarınızla beraber gelirseniz daha da çok seviniriz.

Ayrıntılar için Su Meclisi Yürütme Kurulu üyesi Berkay Kuyzu'yu arayabilirsiniz:
0554 337 64 62

Çok sevgiler, Güven

21 Aralık 2010 Salı

"3. KÖPRÜYE ve TABİATI TALAN YASASINA HAYIR!" MİTİNGİ


Biliyoruz, 3. köprü yapılırsa Karadeniz vadilierini yok edecek olan HES'lerde yapılacak.
Biliyoruz, "tabiatı koruma yasası" değiştirilerek, talanın önü açılacak.

İzin vermeyeceğiz...

26 ARALIK PAZAR GÜNÜ SAAT:12.00'da , Kadıköy Tepe Nautilus önünde, KARADENİZ İSYANDADIR pankartı arkasında buluşuyoruz.

Doğaya ve yaşama sahip çıkan bütün dostlarımıza çağrımızdır;

26 ARALIK’TA KADIKÖY’DE HEP BİRLİKTE
İSTANBUL’U VE YAŞAMI SAVUNACAĞIZ

İstanbul kenti son dönemde insanı, doğası, yaşam alanları, tarihsel ve kültürel mirasıyla yeni saldırıların hedefi haline getiriliyor. Sadece İstanbul değil, Marmara bölgesi ve Anadolu, küresel krizden çıkış yolları arayan sermayenin yeni karlı alanlar bulmak amacıyla tırmandırdığı saldırılara maruz bırakılıyor.

İstanbul’u “küresel kent”, “finans merkezi”, “Avrupa Kültür Başkenti” ilan edenler, kenti, 3. Boğaz köprüsü projeleriyle; kentsel dönüşüm planlarıyla; köprüleri, otoyolları özelleştirme hazırlıklarıyla yağmaya açıyorlar. Faili meçhul Haydarpaşa yangınlarıyla; sürekli ismi değiştirilen Galataport projeleriyle; Sulukule gibi geleneksel mahalleleriyle, tarihsel-kültürel mirasından yoksun bırakmayı amaçlıyorlar. Yoksulluk sınırının altında yaşayan binlerce İstanbulluyu yaşam alanlarından, mahallelerinden kopartarak barınma, eğitim, sağlık, yaşanabilir bir çevre, su ve ulaşım gibi temel haklarından yoksunlaştırıyorlar. Anadolu’nun tarım alanları, akarsuları, gölleri, madenleri, biyoçeşitliliği, tarihsel ve doğal mirası da saldırı altında. Allainoi’yi suların altına gömenler, yeni Allainoi’ler yaratmaya hazırlanıyor.

AKP hükümeti eliyle tırmandırılan bu uygulamalarla ilgili kararlar, hepimizin çok iyi bildiği gibi, IMF ve Dünya Bankası, GATTS görüşmeleri ve uluslararası finans kurumları tarafından alınmaktadır. İstanbul’u ve Anadolu’yu hedef tahtasına koyan saldırılar; uzun yılardır Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya birçok ülkeye dayatılmaktadır. Dayatmanın sonuçlarını büyük kentlerde ve kırda yaşayanlar açlık, işsizlik, emekçilerin yaşam alanlarının kentlerin dışına atılması, kültürel çürüme, köylü intiharları ve insani-sosyal yıkım olarak yaşamaktadır.

Bizler, İstanbul halkına dayatılan yağmaya ve yıkıma sessiz kalmayacağız.

Bu yüzden, Başbakan Erdoğan’ın yıllar önce muhalefetteyken, “İstanbul’a karşı bir cinayet planı” diye nitelendirdiği 3. Boğaz Köprüsü projesine hayır diyoruz. 3. Köprü projesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 tarihli Çevre Düzeni Planı’na bile aykırıdır. Hükümetin ve İBB’nin iddia ettiği gibi, kentin ulaşım sorununu çözmeyi değil, İstanbul ve Marmara’dan başlayarak tüm ülkeye yayılan büyük talanın önünü açmayı hedeflemektedir. Yeni köprü trafik sorununu çözmeyecek, aksine daha da ağırlaştıracaktır. 6 milyar dolarlık maliyetiyle, halktan toplanan vergiler ve kamusal kaynaklar talan edilecektir. Köprülerin, İDO’nun, İETT’nin, otoyolların satışa sunulması planlarını da hızlandıracaktır.

Yeni bir boğaz köprüsü İstanbul’un kuzeyine 7 milyonluk ek bir nüfus getirerek çarpık kentleşmeyi tırmandıracaktır. Kentin otoyol kenarlarındaki yoksul mahalleler ve orman alanlarını özelleştiren lüks konut siteleri arasındaki parçalanmışlığını derinleştirecektir. Kentsel Dönüşüm Yasası’yla olağanüstü yetkilerle donatılan TOKİ gibi kurumların emekçi mahalleleri üzerindeki yıkım baskısını ağırlaşacaktır.

Bizler mahallelerimizi yok edip on binlerce insanı evsiz bırakacak; yerlerine plazalar, alışveriş merkezleri, villa kentler yapıp, Ağaoğlu gibi rantçıları zengin edecek Kentsel Yıkım Planlarına hayır diyoruz. Sulukule, Başıbüyük, Ayazma gibi hayatları tarumar edilen mahallelere Derbent, Tarlabaşı, Tozkoparan, Sarıyer-Maden, Pınar, Kocataş, Gülsuyu, Tophane, Kadıköy gibi yeni mahalle ve semtlerin eklenmesini istemiyoruz. Kültürel ve tarihsel mirasımızın Haydarpaşa Garı, Emek Sineması, Karaköy limanı, Tekel Cevizli arazisi gibi simgelerinin yağmalanmasına itiraz ediyoruz.

3. Köprü projesini dayatan AKP hükümetinin gündeme getirdiği yeni SİT düzenlemeleri, sadece insanlığın ortak bir değeri olan İstanbul’u değil, tüm Anadolu’yu tehdit etmektedir. “Tabiat Varlıklarını ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 3. Boğaz Köprüsü projesinin ve Anadolu’nun dört bir yanındaki akarsular üzerine kurulmakta olan Hidro Elektrik Santrali (HES) projelerinin önündeki engelleri aşmak amacıyla gündeme getirilmektedir. Bu tasarı, doğal ve tarihsel varlıkları, dereleri, gölleri, yer altı sularını, ormanları, meraları sınırsızca yağmaya açmayı hedeflemektedir. Küçük köylüsüyle kentli emekçisiyle suyu ve toprağı kullanma hakkımızı; gıda güvenliği hakkımızı ve biyo-çeşitliliğimizi tehdit etmektedir.

Örneğin Sarıyer ve Beykoz bölgelerinin 1. derecede SİT alanı olmaktan çıkartılması halinde yapılması mümkün hale gelecek olan 3. Köprünün yıkıcı sonuçları şunlar olacaktır: Kentin su havzaları, ormanlar ve tarım alanları gibi son yaşam kaynakları yok edilecektir. İstanbul’un kuzeyi ve Marmara bölgesindeki tarım alanlarında geri dönüşü olmayan yıkıcı sonuçlar yaşanacaktır. Bağlantı yolları çevresinde planlanan Organize Sanayi Bölgeleriyle birinci sınıf tarım arazileri ve küçük köylü ekonomileri tahrip edilecektir. İstanbul ormanlarının üçte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bunun anlamı, sellerin yaygınlaşması; içme suyu havzalarının kirlenmesi; İstanbul’un su sorununun ağırlaşması; orman köylülerinin ve küçük köylülerin yoksullaşması; hava kirliliğinin ve gıda fiyatlarının artması; yaban hayatının tahrip olması ve kentin doğal dinlence-sağlıklı yaşam alanlarının daralmasıdır. Suya, ormana, yaban hayatına ve İstanbulluların sağlıklı yaşam alanlarına yönelik bu yeni saldırı planlarına hayır diyoruz.

Bütün bunlardan dolayı bizler, İstanbul’u, Marmara’yı ve Anadolu’yu savunmaya, daha yaşanabilir kılmaya, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir bir kent bırakmaya kararlı yurttaşlar olarak, 26 Aralık 2010 Pazar günü saat 13.00’te Kadıköy Meydanı’nda hep birlikte yaşamı savunacağız. Herkesi İstanbul’a ve yaşama sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Üçüncü Köprüye ve Tabiatı Talan Yasasına Hayır!
Üçüncü Köprü Yıkımdır! Mahalleme, evime, emeğime dokunma!
Üçüncü Köprü Katliamdır! Ormanıma, Suyuma, Toprağıma dokunma!
Yeni köprü değil, nitelikli, ücretsiz, toplu ulaşım!
Su hayattır satılamaz!

Etkinlik Linki:

http://www.facebook.com/event.php?eid=182678288425043

http://www.facebook.com/karadenizisyandadir

http://www.karadenizisyandadir.org/





---------------------------------------------------------------------------------------------------

MİTİNGLE İLGİLİ NOT:
Miting katılımcıları, 26 Aralık günü saat 11.00’da birçok semtten motorlarla ve otobüslerle yola çıkıp, saat 12.00’da Tepe Natailus’ta buluşacak. Buradan yapılacak yürüyüş sonrasında saat 13.00’da başlayacak mitingin sonundaki kısa konserde Bandista ve İlkay Akkaya sahne alacak. Direniş Ritimleri, yürüyüş boyunca korteje eşlik edecek.



26 Aralık mitingine çok sayıda aydın, sanatçı ve akademisyen destek sunmaktadır:
“NSANI, DOĞAYI, İSTANBUL’U ve KUZEY MARMARA’YI SAVUNMAK İÇİN
26 ARALIK’TA KADIKÖY’DE OLACAĞIZ!

İnsanlığın ortak kültürel ve tarihsel mirasının bir parçası olan İstanbul kenti ve Anadolu’nun her köşesindeki doğal ve tarihi sit varlıklarımız büyük bir tehdit altında. İstanbul’un ve İstanbullunun ulaşım, su, hava kirliliği ve barınma sorunlarını daha da ağırlaştıracak olan 3. Köprü projesine ve doğal-tarihsel sit alanlarını yağmaya açma planlarına hayır diyoruz.

3. Köprü cinayetine; İstanbul’un ve Kuzey Marmara’nın yağmalanmasına; kente, doğaya ve doğal-tarihi sit alanlarına yönelik yıkım planlarına karşı 26 Aralık 2010’da Kadıköy’de olacağız!
İMZACILAR
Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu, (Beykoz Çiğdem Mah. Der., Beykoz Dernekler Birliği, Beykoz İnisiyatifi, Beykoz Tokatköy Ayazma Der., Boğaziçi Arnavutköylüler Der., BOÇEV, Çağdaş Yaşamı Destekleme Der., Çifte Havuzlar Güzelleştirme, Geliştirme ve Koruma Der., ÇEKÜL Vakfı, ÇHD, Dayanışmacı Atölye, Derbent Mah. Der., DİSK Emekli-Sen, DİSK Genel-İş 1 No.lu Şube, Gençlik Muhalefeti, Gazete Sarıyer, Gebze Bilkar (Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Yayıncılık ve Üretim Kooperatifi), Gençlik Muhalefeti, Gülsuyu - Gülensu Güzelleştirme Der., Halkevleri İstanbul Şb., Haydarpaşa Dayanışması Platformu, Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği, İç Dış Kumsalı Koruma ve Yaşatma Sivil Toplum Destekleme Der., İMECE-Toplumun Şehircilik Hareketi, İstanbul Barosu, İstanbul Çevre Konseyi, İstanbul Tabip Odası, İstanbul SOS Girişimi, İstanbul Yaşam Der., KESK İstanbul Şubeler Plat., Kilyos Çevre Koruma Der., Kocataş Mah. Der., Konut Hakkı Koordinasyonu, Kuzguncuklular Der., Küçükçekmece STK Platformu,Maden Mah. Der., Maden Mah. Dereiçi Der., Öğrenci Kolektifleri, Politeknik, Sarıyer Doğa ve Hayvan Dostları Plat., Sarıyer Mahalle Dernekleri Plat., SOS Çevre Gönüllüleri Platformu, Sosyal Haklar Derneği, TEMA, TMMOB İstanbul İKK, Tonyalılar Kültür Yardımlaşma Der., TOZDER, TÜKODER, TÜRÇEK, Türkiye Ormancılar Der. İst. Şb., Validebağ Gönüllüleri Der., “Vapurlarımızı Vermiyoruz!”Plat.), Ege Su Platformu, GDO’ya Hayır Platformu, Marmara Çevre Platformu, Karadeniz İsyandadır Platformu, Sulukule Platformu, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, Toprakların Kardeşliği Platformu, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği, Ekoloji Kolektifi, HOMUR Mizah ve Karikatür Grubu, Kadıköyü Bilim ve Sanat Dostları Derneği, KETEV Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı , Yeryüzüne Özgürlük Derneği, CHP, EDP, EMEP, ÖDP, TKP, Yeşiller Partisi İstanbul İl Örgütleri

SANATÇILAR
Behiç AK, Ezel AKAY, Edip AKBAYRAM, İlkay AKKAYA, Saadet Işıl AKSOY, Onur AKIN, Mehmet Ali ALABORA, Özcan ALPER, Necla ALGAN, Aytaç ARMAN, Hüsnü ARKAN, Şule ATEŞ, BANDİSTA, İlksen BAŞARIR, Onur CAYMAZ, Selma Köksal ÇEKİÇ, Savaş ÇEKİÇ, Emel ÇELEBİ, Hayko CEPKİN, Selda ÇİÇEK, Pelin ESMER, İsmail Hakkı DEMİRCİOĞLU, DİRENİŞ RİTİMLERİ, Cezmi ERSÖZ (Barışa Köprü Ol Komitesi adına), Erdal ERZİNCAN, EHL-İ KEYF, Nadir GÖKTÜRK, EZGİNİN GÜNLÜĞÜ, Halil İNCESU, Ender HELVACIOĞLU, Ümit KIVANÇ, İkbal KAYNAR, MOĞOLLAR, Erkan OĞUR, Taner ÖNGÜR, Arif SAĞ, Tolga SAĞ, Fuat SAKA. Emre SALTUK, Necati SÖNMEZ, Onur TAYLAK, Vedat TÜRKALİ, Nilüfer VERDİ, Eşber YAĞMURDERELİ, Saygı YAĞMURDERELİ, Hilmi YARAYICI, Nejat YAVAŞOĞULLARI, Bennu YILDIRIMLAR, ZARDANADAM
AKADEMİSYENLER-SENDİKACILAR-GAZETECİLER
Cüneyt AKALIN, Ünal AKKEMİK, Hikmet ALBAYRAK, Güzin AKYILDIZ ALÇURA, Ayten ALKAN, Gülay YEDEKÇİ ARSLAN, Supü ASLAN, Şükrü ASLAN, Akın BALCI, Gülsüm BAYRAK, Zerrin BAYRAKDAR, Aydın BİLİCİ, Şükran CAN, DİLEK CÜCE, Erbatur ÇAVUŞOĞLU, Gürbüz ÇELEBİ, Nilgün ÇERİKÇİOĞLU, Doğan DEDE, Orhan DEMİR, Meltem DİKMEN, Şenay ELHÜSEYNİ, Ahmet ERCAN, Fuat ERCAN, Serap ERDEM, Kadir ERDİN, Ergun GEDİZLİOĞLU, Haluk GERÇEK, N.Nurcan GÖKDEMİR, Yücel GÜL, Lale GÜRMAN, Doğan HALİS, Aziz Kemal HIZIROĞLU, Filiz İRGE, Nurgül KARLIOĞLU, Ümit KORKMAZ, Berrin KÖSE, Rahmi OCAK, Kutay ÖZAYDIN, Maya ARIKANLI ÖZDEMİR, Yasemin ÖZDEK, Atilla ÖZSEVER, Teoman TEKKÖKOĞLU, Azime TEZER, Mehmet TÜRKAY, Besime ŞEN, Ayşe UYGUR, Binnur Öktem ÜNSAL, Beyza ÜSTÜN, Murat Cemal YALÇINTAN, Tolga YARMAN, Gaye YILMAZ
İSTANBUL MİLLETVEKİLLERİ, İL GENEL VE İLÇE BELEDİYE MECLİS ÜYELERİ
Çetin SOYSAL, Tahir ÇELİK, M.Sayim DOĞAN, Erdal TÜFEKÇİ, Mehmet ERGİN, (ÜSKÜDAR BELEDİYESİ) Ayhan ALGANTÜRK, Orhan EGİN, Serpil BEŞOK, Yamen UZUN, Nazir ARSLAN, Derviş GÖZCÜ, Nasrettin ÖZKAYA, Mehmet AKYILDIRIM, Hasan DURDAĞI, Doğan TEKEL, Ahmet KILIÇ, (SARIYER BELEDİYESİ) Şükrü GENÇ (Sarıyer Belediye Başkanı), Erdal SARIGÖL, Hüseyin COŞKUN, Hacı Levent BAYRAKTAR, Seçkin ÖZDEMİR, Hayati KAPTANOĞLU, Ali Rıza YILMAZ, Gökhan ZEYBEK, Mehmet Oğuz GÜNEY, Timur GÖKSOY, Seher SUAYDIN, Erol AYDIN, Oktay AYDIN, Seyit Ali GÜRKAN, Nasuh AŞAMTUĞRUL, Niyazi TOMBA, Özgür DOĞAN, Ayşe Oya TÜMER, Adnan AYBER, Muzaffer ABDALOĞLU, Mustafa TOK, Ahmet KUZPINAR, (KAĞITHANE BELEDİYESİ) M. Oktay AKSU (GRUP BAŞKANVEKİLİ), Mahmut CAN, Hüseyin DEMİR, Yıldız AKIN, Haydar ELGAZ, Hakan ATALAY, Recai VARIŞLI, Ergün KELEŞ, Selahattin ÇAYLAN (Tozkoparan Mahalle Muhtarı)




13 Aralık 2010 Pazartesi

Ayvalık'ın Korunmayan Cennetleri: Ayvalık Sulak Alanları

Sulak alan, 1994 yılında Türkiye’nin de onayladığı Ramsar Sözleşmesi’ne göre; doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan sulara denmekte.



Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Ayvalık Sulak Alanları


Sulak alanlar yer altı suları için rezerv oluşturuyor, taşkınları önlüyor, kıyı akiferlerine tuzlu suyun girişini engelliyor, fırtınalara karşı kıyıları koruyor, yöre iklimini muhafaza ediyor, tortuları tutuyor, zehirli atıkları arıtıyor. Bu gibi ekosistem hizmetlerinin yanı sıra etrafında yaşayan insanlara da geçim kaynağı sağlıyor. İnsanlar sulak alanlarda hayvan otlatıyor, avlanıyor, balıkçılık yapıyor, kerevit yakalıyor, sazları, deniz börülcelerini ve diğer su bitkilerini kesiyor, tuz üretiyor, suyu tarımda kullanıyor.

İnsanlara olan bu faydalarının yanı sıra sulak alanlar su kuşları için üreme, konaklama ve kışlama alanları. Türkiye’nin Kuzey Avrupa’dan Afrika’ya uzanan önemli iki kuş göç yolunun üzerinde bulunması, ülkemizin sulak alanlarının su kuşları bakımından önemini daha da arttırıyor.

Ayvalık Sulak Alanları, Türkiye’de bulanan 135 Uluslar Arası Öneme Sahip Sulak Alan’dan bir tanesi. Sulak alanlar, neredeyse tropik ormanlara eş canlı yaşam üretimleriyle, yerkürenin en üretken ekosistemlerinden biri.  Ayvalık Sulak Alanları’nda ve çevresinde, aralarında nesli tehlike altında bulunan tepeli pelikan, küçük kerkenez, aladoğan ve kervan çulluğunun da bulunduğu 170’ten fazla kuş türü barınıyor. Kuşlar çoğu zaman diğer canlıların çeşitliliğinin de bir göstergesi. Ayvalık’ta deniz canlıları için kızıl mercanlar neyse, karada da sulak alanlar o: Sadece kuşlar için değil, diğer canlılar için de vazgeçilmez yaşam alanları. Sulak alanların kıyısındaki sazlıklarda böcekleri ve kurbağaları, su yılanlarını ve su kaplumbağalarını görmek mümkün.

Ayvalık Sulak Alanları, plansız yapılaşma nedeniyle parçalanmış durumda, ancak hala bu bölgedeki insanlar ve diğer canlılar için cennet parçaları olma özelliğini sürdürüyor. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde adı geçse de henüz bir yönetim planı bulunmuyor. Şeytan Sofrası Lagünü, Sarımsaklı Subasar Çayırları ve Ayvalık Tuzlası bu korunmayan cennet köşelerinden.
Üstte: Karaleylek, Altta: Büyük Ak Balıkçıl


Şeytan Sofrası Lagünü


Şeytan Sofrası Lagünü, Sarımsaklı Caddesi üzerinde Şeytan Sofrası yol ayrımında bulunuyor. Yaz kış su barındıran bu lagün denizin kıyıya sokulması ve yolun su giriş çıkışını kısmen durdurması ile oluşmuş.  Lagünün çevresinde boyları yer yer 4 metreyi bulan sazlıklar ve lagünün büyük bölümünü kaplayan sulak alan bitkileri doğal bir arıtma havuzu işlevi görerek pis suları temizliyor ve Ayvalık Körfezi’nin kirlenmesini önlüyor.

Bu bitkiler ve lagün aynı zamanda çok sayıda kuş çeşidine ev sahipliği yapıyor. Büyük ak balıkçıllar, yeşilbaşlar, sakarmekeler ve çok sayıda ördek çeşidi lagünün kış sakinleri. Flamingolar da sıklıkla beslenmek için buraya geliyorlar. Sazlıklar bıyıklı kamışçın, taşkuşu, çıvgın gibi ötücülerin evi. Ayvalık sulak alanlarının simgesi haline gelen tek birey karaleylek de lagünün müdavimlerinden. Bu kuşların ve çok sayıda kurbağanın varlığı sivrisineklerin aşırı çoğalmasını da önlüyor.



Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Şeytan Sofrası Lagünü

Üstte: Taşkuşu. Altta: Angıtlar












Sarımsaklı Subasar Çayırları


Yazın merkezindeki küçük bir su birikintisi haricinde tamamen kuruyan bu bölge kışın bir tatlı su gölü görünümünde ve Küçükköy merkezinden Sarımsaklı sahiline oldukça büyük bir alanı kapsıyor. Nikita deresinin de içinden geçtiği bölgenin yaz kış müdavimleri zarif angıtlar ve adından da anlaşılacağı gibi narin yapılı uzunbacaklar.  Flamingolar sıkça, kılıçgagalar, saz deliceleri, çeşitli kumkuşları zaman zaman onlara eşlik ediyorlar. Yazın yüzlerce kırlangıcın alan üzerindeki dansını seyretmek mümkün.  Kışınsa güzellikleri ile ünlü sunalar ve çeşit çeşit ördek alanı şenlendiriyor.

Dağ kuyruksallayanları Nikita deresinde yıkanmaya ve beslenmeye bayılıyorlar. Düdükçünler ve su tavukları da bu yapay derenin sakinlerinden. Su kaplumbağaları ise çayırların arasındaki derecikleri tercih ediyor. Yıl boyu 100’e yakın kuş türü, bu kırılgan kuş cennetini göç yolları üzerinde soluklanacakları bir dinlenme tesisi yahut yavrularını büyütecekleri bir yuva olarak kullanıyor.
Üstte: Uzunbacaklar

Ayvalık Tuzlası


Flamingoların yaz kış bir numaralı adresi Ayvalık Tuzlası. Tuzla, Türkiye’deki iki deniz tuzlasından biri ve toplam 21 havuzdan oluşan 105 hektarlık bir alana yayılıyor. Flamingolar buharlaşmaya bırakılan  deniz suyunda yaşayan tuz karidesleri ile ve mavi – yeşil alglerle beslenirler. Ayvalık Tuzlası’nda yazın yüzlerle ifade edilen sayılarda bulunan flamingoların sayısı kışın bini geçebiliyor. Çanakkale – İzmir karayolundan geçenlere sonsuz gibi gelen zeytinliklerin arasında şaşırtıcı bir görsel şov sunuyorlar.

Flamingolara bu tuzlu sulu cennette 150’ye yakın kuş türü arkadaşlık ediyor. Sunalar, yeşilbaşlar, çeşit çeşit martılar, sumrular ve balıkçıllar bunların yalnızca bir kısmı. Tuzlayı saran zeytinlikler ötücü kuşların ve ağaçkakanların da bu zenginliğe katılmalarının başlıca sebebi. Eğer şanslıysanız aladoğan, delice doğan veya yılan kartalı gibi yırtıcı kuşların avlanmasına tanık olmanız işten bile değil.

Üstte: Flamingolar, Altta: Sunalar












Fotoğraflar:

Erdem Vardar, Özgür Öztürk (flamingo), Servet Kızılkaya (uzunbacak), Okyay Bulut (angıt), Mehmet Zenginer (suna)

Kaynaklar:

Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları, Doğa Derneği
Cahillikler Kitabı, NTV Yayınları

10 Aralık 2010 Cuma

62 YIL SONRA HÂLÂ İNSAN HAKLARI İÇİN MÜCADELE EDİLİYOR

Uluslararası Af Örgütü'nden:
Bundan 62 yıl önce dünya, savaşın açtığı yaraları sarmaktaydı ve daha iyi bir gelecek istemekteydi. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi küresel bir belge olmak üzere tasarlanmıştı ve 10 Aralık 1948 günü, aleyhte tek bir oy olmaksızın kabul edildi. 62 yıl sonra ve kazanımlara rağmen, hâlâ adalet ve eşitlik uğruna ve adalet ve eşitlik için mücadele ediliyor.
Bu mücadele devam ederken, yoksulluk içinde yaşayan insanlar dışlanıyor, söz sahibi olmaları yok sayılıyor ve şiddet ve güvensizlikle tehdit ediliyor. Haklar, bu kapanı kıracak anahtardır. İnsan haklarına saygı, katılımcılığı, insanların söz sahibi olmalarını ve yetkililerin insanların korkusuz ve özgür yaşayabileceklerini garanti etmesini talep eder.  
Birçok yerde gıda krizi, ayrımcılık ve gıda dağıtımının siyasi araç olarak kullanılması, en çok ihtiyaç duyulan insani yardımların engellenmesi, çiftçiliğe devam edebilme olasılığını yok eden güvensiz ortam ve silahlı çatışmalar ya da insanların gıda üretmek ve almak için ihtiyaçları olan kaynaklara erişimlerinin engellenmesiyle ağırlaştırılıyor. 
Ekonomik gelişme siyasi istikrara bağlı olsa da, küresel ekonomiyi canlandırmak için teşvik paketleri oluşturmaya çabalayan dünya liderleri, büyük insan hakları ihlalleri yaşanan, yoksulluğu yerleşik hale getiren ve bölgesel istikrarı tehlikeye atan dünya çapındaki amansız çatışmaları göz ardı etmeye devam ediyorlar. Bir yandan artan yoksulluk ve umut vaat etmeyen ekonomik ve sosyal koşulların siyasi istikrarsızlığa ve kitlesel şiddete yol açabileceği büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Öte yandan da, özellikle otoriter karakterli, zayıflamış hükümetlerin ekonomik durgunlukla birlikte daha büyük bir baskı altında kalması sonucu, hükümetlerin muhaliflerin, ekonomik planları eleştirenlerin ve yolsuzlukları gözler önüne serenlerin üzerine sert bir şekilde gittiğine tanık olabiliriz.
Uluslararası Af Örgütü, yaklaşık elli yıl önce, düşünce mahkûmlarının serbest bırakılmasına dair bir çağrı ile vücut buldu. Bugün, “Onurunu İste” kampanyasıyla yoksulluk mahkûmlarının kendi hayatlarına şekil verebilmeleri için mücadele ediyor. Sadece medeni ve siyasi hakların değil, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların da saygı duyulması için sesini yükseltirken, dünyanın çeşitli yerlerinde hakları ihlal edilenler için herkesi mektup yazmaya çağırıyor. 
Her yıl yüz binlerce kişinin katıldığı 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde, Uluslararası Af Örgütü “Haklar İçin Mektup Yazma Maratonu”nu başlattı. Uluslararası Af Örgütü, insanları gerek mektup yazarak gerek ise internet dilekçelerini imzalayarak tüm bireylerin haklarına saygı duyulması, haklarının daima korunması ve haklarının özgürce kullanılması için baskı oluşturmaya çağırıyor. 
20 Aralık 2010 tarihine kadar sürecek olan Mektup Yazma Maratonu’nda ölüm cezasına mahkum edilen Tunuslu Saber Ragoubi ve Romanya’da evlerinden zorla tahliye edilen 100 Roman aile için yüz binlerce mektup toplanması hedefleniyor. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde insan hakları ihlallerine karşı herkesi harekete geçmeye çağıran Uluslararası Af Örgütü Mektup Yazma Maratonu için daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

8 Aralık 2010 Çarşamba

ACİL Dayanışma Çağrısı! Loç Vadililer HESçi şirket önünde oturma eylemi başlattı

Loç Vadisi Koruma Platformu'ndan
Bugün (8 Aralık), Salıpazarı'da bulunan Orya enerji önünde basın açıklaması yapacağını duyuran Loç Vadisi Koruma Platformu üyeleri basın açıklamasının ardından "şirket topraklarımızdan gidene kadar buradayız" diyerek kaldırımlara oturdular.

Orya enerjinin Loç vadisinde yapmış olduğu inşaatın pek çok hukuk kurallarını hiçe sayarak ve imar izni olmadan başladığına  işaret etmek isteyen köylüler şirket önünde İmarsız taşınmaz olmaya geldik dediler ve oturma eylemine başladılar..

Bugünden itibaren köylüler ve destekçi kuruluşlarla hafta içi çalışma saatlerinde nöbetleşe oturma eylemini sürdürecekler…

Bu Feryada Kulak Verin

CİDE'DEKİ LOÇ VADİSİ, ANADOLU'NUN KALBİ, DÜNYANIN EN BÜYÜK 4. KANYONUYLA GİZLİ CENNET... VE SU'LARI, ARAZİLERİ ORYA ENERJİ'YE SATILMIŞ DURUMDA! ANADOLU DARDA DOSTLAR! SİZİN KÖKLERİNİZ DE ANADOLU DEĞİL Mİ? SİZİN ATALARINIZI DA ANADOLU'NUN TOPRAĞI SUYU BESLEMEDİ Mİ YÜZYILLARDIR? BU FERYADI DUYAN VAR MI?

Loç vadisi öyle yeşildi ki... Köylünün, ineğin rızkını 'kanuni' kılıflarla donatıp Orya enerji'ye sattılar. Daha baraj yapılmadan, çöle döndürdüler binlerce yıllık türkülerin, geleneklerin, misafirperliğin, insanlığın; yani Anadolu'nun cenneti olan LOÇ VADİSİ'Nİ.."Anadolu yüreği" olanlar, dinleyin bu feryadı..

LOÇ'lu Muharrem Amca, doğduğu günden beri kuş ve horoz sesleri ile uyandığı sabahlara, LOÇ'a gelen enerji şirketinin dozerlerinin sesi ile, iç sızısı ve buğulu gözlerle uyanıyor artık. Üzerinde kırk yıllık kazağı, katıyor ineklerini önüne, artık otlarının çoğu betona ve şantiyeye çevrilmiş topraklarının hangi hakla kendisinden çalınıp o hale getirildiğine isyan edip, sessizce ağlıyor. Hala Anadolu iyiliği var üzerinde, kendi toprakları haksızca talan edilse de, artık mazi olmaya başlayan ve derelerimiz bitince tamamen yok olacak ANADOLU İYİLİĞİ ile şirket çalışanlarına her gün sesleniyor: "Sizler de benim yavrularımsınız. Benim çocuklarımı büyüttüğüm, topraklarımı mahvettiniz yavrularım. Artık gece gündüz uyku uyuyamıyorum. Bu su olmazsa, bu toprak olmazsa biz neyleriz yavrularım.

LOÇ'lu Habibe Teyze, "Benim bir mayışım (maaş) da yok, bir gelirim de yok. Tek gelirim bu topraklar. Sırtımda çocuğumu taşıdım, kesip köylüye sizden taraf olsun diye dağıttığınız ağaçlarımızın altına bıraktım bebelerimi. Şimdi beton ettiğiniz yerlerden ekip biçtiklerimle büyüttüm ben onları. Şimdi bana çıkıp diyor ki miyendiz, 'senin arazin benim, paranı da yatırdım, çık git buradan!'. Ben mi sattım, ölsem satmam toprağımı, milyara değişmem toprağımı. Burada ölecektim ben, şimdi kahrımdan ölüyorum. Çekin gidin vadimizden!"


7 Aralık 2010 Salı

Loç Vadisi için 8 Aralık'ta Salıpazarı'na

Loç Vadisi Koruma Platformu'ndan:

Kastamonu Cide İlçesi sınırları içinde Orya Enerji Elektrik Üretim A.Ş firması tarafından yapımı planlanan Cide Hidroelektrik Santrali için kamunun yapmış olduğu kayırmalar devam ederken geçtiğimiz günlerde bir hukuksuzluk daha gün ışığına çıktı.
Orya Enerji Elektrik Üretim A.Ş HES projesinin imar planı olmadan çalıştığı ve yaşanan ekoloji yikimina kamu idaresinin göz yumduğu ortaya çikti...
Loç Vadisi halkı direnişini köyde devam ettirdiği gibi şehirde de devam ettirecektir. Yaşanan haksızlıkları kamuoyu ile paylaşmak amacı ile birkez daha şirket önünde basın açıklamasını için yola çıkıyoruz...
Basın açıklamamıza tüm basın emekcileri ile tum yasam savunuculari davetlidir.
Tarih: 8 Aralik 2010 Carşamba saat 12:00
Yer: Ümran Boru - Orya Enerji Elektrik Üretim A.Ş önü / Meclisi Mebusan Cd.19B/5 Salıpazarı -İstanbul


Daha Büyük Haritayı Görüntüle

Yuva'nın notu: Yöre hakkında daha fazla bilgi için İz TV'de kaçırmayın:
http://www.iztv.com.tr/program.aspx?id=1253