5 Aralık 2011 Pazartesi

İklim için Acil İmza Kampanyası


Dünya devletleri iklim sözleşmesinin geleceğini belirlemek üzere Güney Afrika'da toplantı halindeler. Toplantının bitmesine 5 gün kaldı ve acilen AB, Çin ve Brezilya'nın oluşturacağı bir lider yeşil ülke koalisyonuna ihtiyaç var. Bu ülkeleri harekete geçirmek için linkteki dilekçeyi imzalayın.
http://www.avaaz.org/en/green_dream_team/?fXHopbb&pv=50

25 Ağustos 2011 Perşembe

Fukuşima'nın çevresi Ölü Bölge ilan ediliyor

Japonya, Fukuşima nükleer santralinin etrafında yaşayan insanlardan boşaltılan alanı Ölü Bölge ilan etmeye hazırlanıyor. Santralin etrafında 20 km çapındaki bölgenin kazadan sonra geçici önlem olarak boşaltıldığı söylenmişti. Ancak görünen o ki alanda on yıllar boyunca bir daha insan yaşayamayacak. Son ölçümler alanın 2 km yakınındaki radyasyon seviyesinin Çernobil kazasından sonra aynı uzaklıkta ölçülen seviyenin iki katı olduğunu gösteriyor. Japon hükümetinin bu hafta içinde resmi açıklama yapması bekleniyor.

Önemli Not: Yuva Derneği olarak Mart ayında yaptığımız ve hükümetin nükleer santral planlarını eleştirdiğimiz eylemde Başbakan Erdoğan'a hakaret edildiği iddiası ile kamu davası açıldı. Başbakan Erdoğan'a "Nato Kafa Nato Nükleer" dediğimiz için açılan bu davanın ilk duruşması 23 Eylül 2011'de Ayvalık Adliyesi'nde görülecek. Gelebilenlerin duruşma sırasında yanımızda olarak desteğini bekliyoruz.

20 Nisan 2011 Çarşamba

KERVANLAR, İLETİŞİM BİLGİLERİ ve ÇIKIŞ TARİHLERİ


http://vermeyoz.net/blog/post/Sevgi/2011/04/tr/  adresinde sürekli  güncellenmektedir.
Kervan Günlükleri için: www.anadoluyuvermeyecegiz.net



DOĞU KARADENİZ KERVANI
Artvin'den 2 Nisan'da yola çıktı.


İletişim Detayları:

KARADENİZ GENEL:
Safiye Yüksek Öcal 0532 231 70 43

Artvin:  Nur Neşe, 0505 732 96 41,  Bedrettin Bey 0533 776 76 52
Rize : Şenoz, Sinan Akcal, 0532 775 31 53 İkizdere, İsmet Eksi, 0533 303 92 00
Trabzon : Murat Sarı ,0539 356 82 91

( Aksu Vadisi, Çamlıkaya, Sırkonaklar, Tortum, Solaklı, Fırtına vadileri için de bu iletişim numaralarından ulaşabilirsiniz. )



GÜNEY EGE  KERVANI
9 NİSAN' da YUVARLAKÇAY' dan  ve Bodrum-Kızılağaç Köyü' nden  yola çıktı. 


İletişim Detayları:
Berkay Kuyzu    0554 337 64 62 0531 020 32 92   bkuyzu@gmail.com



MEZOPOTAMYA KERVANI

10 NİSAN'da HASANKEYF' ten yola çıktı.


İletişim Detayları:
Dicle Tuba Kılıç  0549 801 00  82,  Defne Akman  0 532 462 82 77




BATI AKDENİZ KERVANI
12 NİSAN da ANTALYA' dan yola çıktı.  


İletişim Detayları:
Elif Arığ  0534 691 28 92 bayantalya@gmail.com


DOĞU AKDENİZ KERVANI
16 Nisan'da Antakya'dan çıktı.
18 Nisan 'da Sarı Keçelilerle buluşarak yoluna devam ediyor.  

İletişim Detayları:
Melek Toraman 0534 216 74 86  e-posta: melektoraman@hotmail.com
Abdullah Öğünç 0 533 369 77 21





EGE KERVANI
13 NİSAN - Ayvalık ve 14 NİSAN - Foça'dan çıkan kervanların da birleşmesi ile,
17 NİSAN - İZMİR Bornova Ege Üniversitesi Kavşağı'ndan -kampüs önünden-yola çıktı.

İletişim Detayları:
 Mürselim Elmas 0532 337 28 45
Deniz Güler 0533 422 52 39
Esra Kartal 0543 402 30 94
izmirbayizmir@gmail.com

*


TRAKYA- MARMARA  KERVANI ve İSTANBUL
24 NİSAN' da ENEZ' den yola çıkması planlanıyor
2 MAYIS' da İSTANBUL
7 MAYIS KOCAELİ


İletişim Detayları:

TRAKYA    :  goktas_atak@hotmail.com
                     Ege Sakin 0555 495 44 28  e-posta: egemuratsakin@gmail.com
İSTANBUL : guven.usa@juno.com
                     Asu özdemir 0533 337 95 40 e-posta: ozdemirasu@hotmail.com
KOCAELİ :  sevgi@yurtturkiye.com





KUZEY EGE - GÜNEY MARMARA KERVANI
24/27 NİSAN tarihleri arasında ALTINOLUK'tan çıkması planlanıyor.
Kervan yoluna Edremit, Balıkesir, Bursa, Eskişehir üzerinden devam edecek

İletişim Detayları:

E-posta: bay.kuzeyegeguneymarmara@gmail.com 
Halim Aslan 0 555 683 08 36 ,  Atalay 0 536 812 24 34
BURSA: Zuhal  Kaptan 0542 716 08 58  zuhal_zu@hotmail.com

TRAKYA- MARMARA  KERVANI  ve KUZEY EGE KERVANI NALLIHAN'da birleşecek.




İÇ ANADOLU KERVANI
I5 Mayıs'ta AVANOS'tan yola çıkacak.

İletişim Detayları:
icanadolubay@gmail.com
 Özgür Küçüktülü
0 535 422 17 11




BATI KARADENİZ KERVANI

Mayıs başında Loç vadisinden çıkacak.

İletişim Detayları:
E-Posta:  ay.erdinc@hotmail.com , avok70@gmail.com





Anadolu'dan Ankara'ya akıyoruz.

ANKARA İLETİŞİM:

e- posta : bay.ankara.kervansarayi@gmail.com
Telefon  : Özgürkalp 0 536 250 97 09  ; Şenol Şahin 0536 834 93 96

350 İklim Değişikliği Hareketi'nden Mesaj Var

350 İklim Değişikliği hareketinden Bill McKibben'ın siyasetin para kirliliğinden kurtarılması ile ilgili 10 000 kişiye yaptığı konuşma.

Konuşmanın Türkçe'ye çevrilmiş metni: (Çeviri: Sema Küçük)

Tamam, dinleyin. Hayatları boyunca çok az sayıda insan olabilecekleri en önemli yerde olduklarını ve yapabilecekleri en önemli şeyi yapıyor olduklarını söyleyebilir. Siz o insanlardansınız, burada, şimdi.
Sahip olduğumuz az zaman içinde kazanabilmemiz için ihtiyacımız olan hareket sizsiniz. Gerekli becerilere sahipsiniz. Bağlantı kurabiliyorsunuz. Ve başka kimse yok. Bu sizsiniz.
Bu büyük bir onur, aynı zamanda korkunç bir yük. Başka kimse yok.
Bilim bunun en kolay kısmı, acımasız, ama kolay. 2010 kayda geçen en sıcak yıldı. Ve gerçekten sıcaktı. 350 ekibi Pakistan'dayken onlarla telefonda konuşuyorduk ve onlardan biri "burası bugün sıcak" dedi ve ben bunu duyduğuma şaşırdım çünkü yazları Pakistan'da genellikle sıcak olur. "Hayır, gerçekten sıcak" dedi. “Bugün Asya'nın tarihi sıcaklık rekorunu kırdık: 53,9 derece”.  Bu öyle bir sıcaklık ki Kuzey Kutbu’nu eritiyor. Bu öyle bir sıcaklık ki Rusya genelinde Kremlin'in bütün tahıl ihracatını durduracak büyük bir kuraklığa neden oluyor. Bu öyle bir sıcaklık ki sellere neden oluyor, ki bu gece Pakistan'da 4 milyon kişi evsiz.
Bilim baş belası, acımasız, ama iyi haber, en azından açık ve net.  Bir rakamımız var: milyonda 350 parçacık. 350, yerkürenin en önemli rakamı. NASA bunu Ocak 2008’de belirledi. "Atmosferde milyonda 350 parçacığın üstünde bir değer, yaşamın uyum sağladığı ve medeniyetlerin geliştiği gezegen ile uyumlu olmayacaktır." Milyonda 350 parçacığın geri çevrilmesi çok zorlu olacak, insanoğlunun yaptığı en zorlu iş olacak, ama şikâyetin bir faydası yok, bu sadece fizik ve kimya. Yapmak zorunda olduğumuz şey bu.
Ama bilimsel yöntemler ikilemimizin ana hatlarını çizmek için mükemmel bir şekilde çalışmış ise, nasıl oldu da politik yöntemler bunu çözmek için berbat bir şekilde çalıştı. Kendi ülkemizi(ABD) düşünün, tarihsel olarak en fazla karbon salmış ülkeyi. Geçen yaz Senato ölçülü ve makul olan iklim tasarısını oylamaya bile almadan reddetti. Geçen hafta meclis 174’e 248 oy ile küresel ısınmanın gerçek olmadığını söyleyen bir karar aldı. Bu Kongre'nin aldığı en utanç verici kararlardan birisiydi. Onlar vergi yasalarını değiştirebilecekleri gibi çevre yasalarını da değiştirebileceklerine inanıyorlar, ama yapamazlar. Geçen hafta birkaçınızın ziyaretçi olarak Kongre’ye gidip onlarla biraz mantıklı olmaları yönünde konuşmanıza çok sevindim.
Hatta Beyaz Saray bile: İki yıl önce burada konuşan İçişleri Bakanı Ken Salazar, Wyoming'de federal araziyi 750 milyon tonluk kömür için madenciliğe açan bir kâğıt parçası imzaladı. Bu tıpkı 300 yeni kömürle çalışan elektrik santrali açmak ve bir yıl boyunca onları çalıştırmaya benziyor. Bu bir rezalet.
Ama şunu bilirsiniz. Bizler politik gücün fizik ve kimyasını anladık. Bu durumda karbondioksit günün kurallarını koymuyor, kuralları koyan para.
Çoğunuz ilk defa Columbia'dasınız. Temiz ve ışıl ışıl parıldıyor. Hayır, bu şehir de tıpkı Pekin gibi kirletilmiş. Ama kömür dumanı yerine parayla kirletilmiş.  Para politik hayatı yönlendiriyor, vizyonumuzu daraltıyor, ama sızlanmanın bir faydası yok. Bizler yapmamız gereken şeyi biliyoruz ve ilk yapmamız gereken şey bir hareket yaratmak.
Bizim hiç bir zaman petrol şirketleri kadar çok paramız olmayacak, bu yüzden çalışmak için farklı bir paraya, yeni bedenlere, yeni yaratıcılıklara ve yeni bir ruha ihtiyacımız var.
350.org bu hareket için bir beta-test oldu. Dört yıl önce Power Shift'de, burada, gençlerle başladı. Şimdi gezegenin etrafına yayılıyor. Son iki yılda, 189 milletten 15,000 gösterici yer aldı.  CNN bunu tarihin en geniş politik hareketi olarak yorumladı. Ama hala büyümeye ihtiyacı var. 1970'de ilk Dünya Gününde 20 milyon Amerikalı sokaklardaydı, yani 10 Amerikalıdan biri. Bu bizim ihtiyacımız olan kitle.
Ve 24 Eylül'de de yardımınıza ihtiyacımız var. 24 Eylül bir diğer büyük eylem günü.  Bunu Gezegen Hareketi olarak adlandırıyoruz ve bu 189 ulustan insanlar bu harekette yer alacak. Bunların çoğu bisikletli olacak, çünkü bisiklet hem zengin hem de yoksulların kullandığı az sayıda araçtan bir tanesidir. Burada kimler bisiklet kullanmasını biliyor? Tamam, Eylül 24, bu görüntüleri görmek için sabırsızlanıyorum. Politikacıların harekete geçmesini beklemeyeceğiz, ihtiyacımız olan geleceği kendimiz yaratacağız.
Ama bu hareketin daha büyük olması tek başına yetmez, aynı zamanda daha sivri ve daha agresif olması gerekiyor.
Kopenhag'da 117 ulusun 350 hedefi için imza attığını bilirsiniz. Bu iyiydi ama bunlar yanlış 117 ülkeydi. Onlar en fakir ve en savunmasız ülkelerdi. Bizim ülkemizim başını çektiği enerji bağımlılığı fazla olan ülkeler, bu zorlu işe girmeyi istemiyor, bu yüzden buralarda yapılacak işimiz çok.
Bu iş para kirliliği ile mücadeledir. İş pazartesi saat 10'da karşısında Beyaz Saray ve yanında ABD Ticaret Odası bulunan Lafayette meydanında başlıyor.
Koch Brothers bu bozulmanın zirvesindedir ama ABD Ticaret Odası kirli paranın Everest’idir. Web sayfasında Washington'ın en büyük lobisi olmasıyla gurur duyar. Aslında, kombine edilecek beş lobiden daha fazla parayı lobi faaliyetlerinde harcar. Cumhuriyetçi Ulusal Komite ve Demokratik Ulusal Komite kombinasyonlarından daha fazla parayı politikaya yatırdı ve bunun %94'ü iklim değişikliklerini inkâr edenlere gitti.
Onların parasını durduramayız, ama onların gerçek yüzünü gösterebiliriz. Onlar bütün Amerikan iş dünyasını temsil ettiklerini iddia ediyorlar, ama temsil etmiyorlar. Sermayelerinin %55'i 16 şirketten geliyor.  Bu şirketlerin hangi şirketler olduğunu söylemek zorunda değiller, ama onların ne yaptığını izlediğinizde bunu söylemek kolay olur. Zamanlarını yerkürenin sıcaklığının olabildiğince hızlı bir şekilde çıktığından emin olmak için lobi faaliyetlerinde harcıyorlar.
Geçen sene ABD Çevre Koruma Ajansı’na ilkim değişikliği eyleminde bulunmayacaklarını, çünkü eğer gezegenimiz ısınırsa insanların buna göre davranışlarını değiştirebileceğini ve insan fizyolojisinin bunun üstesinden gelebileceğini söyleyen yasal bir dava özeti gönderdiler. İnsan fizyolojisinin değişmesinin ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyorum.  Solungaçların çıkması mı? Bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim. Fizyolojimin değişmesi için çok yaşlıyım ve hepiniz çok güzel görünüyorsunuz. Ama davranışlarımı değiştireceğim. Artık her gün yataktan kalkacağım ve onlarla savaşmak için işe gideceğim. Kahretsin ki, gece yarısı yatmaya gideceğim ve onlarla savaşmanın yeni yollarını bulmak için çabalayacağım.
Bizler bütün davranışlarımızı buna adapte edeceğiz. Bizler artık davranışlarımızı her cephede savaşmak için değiştireceğiz. Eğer bu size çok agresif geliyorsa üzgünüm, ama bulunduğumuz nokta bu.
Yirmi iki yıl önce, iklim değişikliği hakkında ilk kitabımı yazdım, sonrasında iklimin değişimini izlemek zorunda kaldım ve gördüm ki sadece ikna etmeye çalışmak iklim değişikliğini durduramayacak. Mücadele etmemiz gerek. Artık sivil itaatsizlikle, şiddete başvurmadan savaşmalıyız. Arkadaşım Tim DeChristopher biraz sonra daha ayrıntılı anlatacak, ama bu yolu seçecekseniz,  bir şeyi anlamanız gerekiyor: o da bu mücadelede radikal taraf olmadığınızdır.
Radikal olanlar, atmosferin bileşimini kökten değiştiren insanlardır. Bu, insanların tarih boyunca yaptığı en radikal şeydir.
Müzik ve sanatı kullanarak da mücadele etmemiz gerekiyor. Sadece pasta grafikler ya da çubuk grafikleri seven beynimizle olmaz, bütün kalbimiz ve ruhumuzla da mücadele etmeliyiz. Yarın ya da bu gece, aşağı inip Salon B'nin arkasına gitmelisiniz ve orada pazartesi sabahına yetişmesi gereken bir sanat çalışmasına yardım etmelisiniz.
Mücadelemizi birlik içinde yapmalıyız. Birbiriyle tutarlı seslere ihtiyacımız var. Bu nedenle, geçen hafta daha güçlü ve daha büyük bir 350.org yaratmak için 1Sky'daki arkadaşlarımızla birleştik. Tek ve yüksek bir sesle konuşmamız gerekiyor, çünkü sizin geleceğiniz için mücadele ediyoruz.
Şimdiye kadar yerkürenin sıcaklığı bir derece arttı, ama olan oldu, bu sıcaklık kuzey kutbunu eritti, okyanusları değiştirdi. İklim bilimciler eğer hızlı bir şekilde harekete geçilmezse bu bir derecenin bu yüzyıl sonunda beş derece olacağını söylüyorlar. Eğer harekete geçmezsek arkamızda bıraktığımız dünya bir harabe olacak.
Bizler sadece kendimiz için mücadele etmiyoruz, bizler bu gezegenin güzellikleri için de mücadele ediyoruz. Soğuk dere alabalıkları için, ormanların derinliklerindeki ladinler için,  pasifik üzerinde yükselen sis için ve dağları örten kar battaniyeleri için. Bu gezegeni paylaştığımız bütün canlı ve oluşumlar için mücadele ediyoruz. Yeryüzünde yok ettiğimiz türlerin yarısını bilmiyoruz.
Ve tabi ki tüm dünyadan kardeşlerimizde aynı safta birlikte mücadele ettiğimizi biliyoruz. Ben konuşurken siz resimlere bakabilirsiniz: bu insanlar bizim yoldaşlarımızdır. Bu insanların çoğu, gördüğünüz üzere, bu tür problemlerin oluşmadığı yerlerden geliyorlar ve bizimle dayanışma içinde olmayı istiyorlar. Bu gerçekten takdire şayan bir hareket ve omuzlarımıza manevi bir yük bindiriyor. Hiç kimsenin size, çevreciliğin zengin ve beyaz insanların yaptığı bir şey olduğunu söylemesine izin vermeyin. Dünya çapında çalıştığımız çoğu insan fakir, siyah, kahverengi, Asyalı ve genç, çünkü dünyanın çoğu bu kişilerden oluşuyor ve onlar diğer herkes gibi geleceği önemsiyorlar.
Son olarak, bizler kazanacağımızın garantisi olmaksızın savaşmak zorundayız. Başlamak için çok geç kaldık ve düşmanlarımız çok güçlü, bunun nasıl sonuçlanacağını bizler de bilmiyoruz. Eğer bahislere giren bir kişiyseniz, bizim kaybetmemize para koyabilirsiniz çünkü şimdiye kadar olan buydu, ama bu bahse girmenize izin yok. Vicdan sahibi insanların olabilecek en kötü şey yaşandığı zaman yapabileceği tek şey, bu olasılıkları değiştirmek için çabalamaktır.
Son birkaç yılımın çoğunu dünyanın çeşitli yerlerinde iyi insanlarla geçirdim, bunlardan çoğu bu yüzyıl bitmeden mülteci olacak, bazıları belki de bu yüzyıl bitmeden iklim değişikliği yüzünden ölmüş olacak. Kazanacağımızın garantisi yok, ama onlarla birlikte sahip olduğumuz her şey ile sonuna kadar mücadele edeceğimizin garantisi var. Bu insanlarla birlikte olmak benim için her zaman bir onur. Bu gece sizinle birlikte olmak da benim için büyük bir onur.
Kazanacağımızın garantisi yok, ama sonuna kadar yan yana mücadele edeceğiz. Hepinize çok teşekkür ederim.

11 Nisan 2011 Pazartesi

AYVALIK'TAN KOZAK YAYLASI'NA ANADOLU İÇİN YÜRÜYORUZ


Büyük Anadolu Yürüyüşü (http://www.anadoluyuvermeyecegiz.net/) Ayvalık Grubu yaptığı toplantıda, Ayvalık’tan Yukarıbey Nahiyesine kadar (Kozak Yaylası- Madra Dağları) yürüme kararı aldı.
Bütün programa olmasa bile 13'ündeki basın açıklamasına katılımımız çok çok önemli. 
Yürüyüş 13 Nisan’da başlayıp 15 Nisan’da Yukarıbey Nahiyesindeki arkadaşlara devredilecek..Yürüyüşe buradan Kozak Yukarıbey Nahiyesinden arkadaşlar devam edecek. Bergama çıkışında yürüyüş sonlandırılacak.
PROGRAM:
1. GÜN: 13 Nisan Çarşamba; Saat 12.30’da Ayvalık Meydanında basın açıklaması. Sonrasında yürüyüşe destek verenlerle birlikte bir süre yürünecek. Buradan itibaren 4 arkadaş Karaayıt Köyüne kadar yürüyecek. (22.7 Km.) Konaklama burada yapılacak. Akşam Köy kahvesinde sunum ve sohbet yapılacak.
2. GÜN: 14 Nisan Perşembe; Yürüyüşe yeni katılan arkadaşlarla beraber ana grup Demircidere Köyüne yürüyecek. Burada sunum ve sohbet yapılacak. Sonra yürüyüş devam edecek ve Panayır Alanında konaklama yapılacak. (16.8 Km.)
3. GÜN: 15 Nisan Cuma; Yürüyüş Yukarıbey Nahiyesi yol ağzına kadar devam edecek. Burada Ayvalık’tan gelen arkadaşların katılımıyla Nahiye meydanına yürünecek ve Yukarıbey’li arkadaşlarla buluşulacak. Daha sonra Kozaklı arkadaşlar Bergama’ya doğru yolcu edilecek. ( 8.5 Km.)

İletişim : NAZLI AVCILAR : 0 506 546 47 72

5 Nisan 2011 Salı

BÜYÜK ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ - MANİFESTO

Gezegenimiz, üzerinde yaşayan tüm canlılarla birlikte tarihte görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya.

İnsanoğlunun aşırı tüketime dayalı bugünkü yaşam şekli nedeniyle ortaya çıkan doğa yıkımı, geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Her on üç dakikada bir, yeryüzünde bir canlı türü daha yok oluyor.

Günümüz insanı, varolmanın yegâne yolunu ihtiyacının fazlasını üretmek ve tüketmek olarak görüyor.
Bu anlayış, doğa üzerinde egemenlik mantığını temel alan sonu gelmeyen bir kâr hırsıyla tüm yaşam kaynaklarımızı metaya dönüştürüyor.

Sınırsız tüketime dayalı bu sistemin Türkiye’deki yansıması, çok daha korkunç bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır:


Son elli yılda yok edilen sulakalanlarımızın büyüklüğü Marmara Denizi’nin büyüklüğünü geçti. Yani 60’lı yıllardan bu yana sulak alanlarımızın %40’ını kaybettik. Dağlarımız, son on yılda verilen 40 binden fazla maden ruhsatıyla maden şirketlerine tahsis edildi. 2B yasası tasarısı ile ormanlarımızın satışı için düğmeye basıldı.

Yakın zamana dek kendi kendine yetebilen nadir toplumlardan biriyken, yanlış tarım politikaları nedeniyle yediğimiz ekmeğin buğdayını bile ithal eder hale geldik. Yanlış tarım politikları sonucunda doğduğu topraklarda doyamaz hale getirilen köylü nüfusun kırsal alanlardan şehre göç etmesiyle İnsansızlaşan topraklarımız, GDO’lu tohumlara ve rant peşindeki büyük tarım şirketlerine terk edildi.

Bugüne kadar kanunları eğip bükerek el konulmaya çalışılan kıyılarımız, yaylalarımız, ormanlarımız; hazırlanan yeni kanunlarla satışa çıkarılıyor. Toprağımıza ektiğimiz tohumdan çocuklarımıza yedirdiğimiz mamaya, enerji üreten santrallerde kullanılan makinelerden üzerimize giydiğimiz kıyafetlere kadar hemen her ürünü ithal ettiğimiz unutulup; enerjide dışa bağımlılığı giderme adı altında bütün akarsularımız ve vadilerimiz yağmalanıyor. Anadolu derelerinin tamamına yakını üstüne hidroelektrik santral yapılması amacıyla şirketlere satıldı. Sayısı 2000’in üzerinde olan bu santraller hayata geçirildiği taktirde Anadolu’da akan tüm dereler, borular ya da tünellere hapsedilmiş olacak. Sayıları her geçen gün artan termik santrallere bir de nükleer santral projeleri eklendi. Artık çocuklarımızın geleceği de ipotek altında.

Kendi imkânlarımızla ürettiğimiz son ürünlerle birlikte, bu ürünleri üretenlerin kültürü ve geleneksel yaşam biçimi de yok ediliyor.

Artık bir seçim yapmak zorundayız: Ya sınır tanımayan tüketim alışkanlıklarımızı sürdürerek, doğayla birlikte kendimizi de yok edeceğiz ya da onunla uyumlu bir yaşamı seçeceğiz.

Doğanın varoluşuna, binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış olan uygarlıklara, ait olduğumuz topluma ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun gereği olarak, biz ikincisini seçiyoruz.

Doğası ve yaşam alanlarıyla birlikte, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bizler şu gerçeklerin altını çiziyoruz:

• Doğa kendi başına vardır ve insan onun sadece bir parçasıdır.

• Varoluşumuzun yegane kaynağı olan doğanın ‘çevre’ adıyla yaşamımızın dışına çıkartılıp ötekileştirilmesi kabul edilemez.

• Doğa canlı bir varlıktır. İnsanlar, şirketler veya devletler doğanın sahibi olamaz, doğanın kadim dengesini ve işleyişini bozacak herhangi bir tasarrufta bulunamaz.

• Doğa üzerinde herhangi bir mülkiyet hakkı iddia edilemez. İnsan doğa içinde yaşayan her canlı gibi geçicidir. Kendinden sonraki nesillerin ve diğer canlıların da içinde yaşayacağı doğaanayı; onun dağlarını, ormanlarını, kıyılarını, derelerini, göllerini sahiplenmesi veya özelleştirmesi, bir mal gibi alıp satması asla kabul edilemez.

• Temiz ve sağlıklı doğa ve bunun birinci şartı olarak su, tüm canlıların doğuştan gelen en temel hakkıdır. Bu hakkı ihlal edebilecek hiçbir kanun ve uygulama kabul edilemez.

• Tek başına hiçbir canlının ihtiyacı, doğanın tahrip edilmesinin nedeni olamaz. ‘Sürdürülebilir kalkınma’, ‘koruma kullanma dengesi’, ‘üstün kamu yararı‘ gibi kavramlar doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez.


Bu ilkeler doğrultusunda, aşağıda sıraladığımız adımların gerçekleşmesi için harekete geçiyoruz:


1. Doğayı bir meta olarak gören kalkınma modeli terk edilmeli, ‘doğa anamızın yaşama hakkı’ anayasal güvence altına alınmalıdır.

2. ‘Her insan doğduğu yerde doyabilmeli’ ilkesinden yola çıkarak, kırsalda yaşayan insanların büyük kentlere göçünü engelleyecek ve geleneksel yaşam biçimlerimizi destekleyecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

3. Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış hidroelektrik santral (HES) ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır. Bugüne kadar yapılmış uygulamaların doğal alanlarımız üzerinde yarattığı yıkımı giderecek çalışmalar acilen başlatılmalıdır.

4. Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların
özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır.

5. Ne koruma alanlarını, ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.

6. Toprakların verimsizleşmesine, temel geçim kaynağı tarım olan köylünün yoksullaşmasına ve su kaynaklarının aşırı kullanımına neden olan yanlış tarım politikaları terk edilmeli; tüm tarımsal faaliyetlerde doğanın dengesini gözetilmeli ve doğru yerde doğru ürün ilkesi benimsenmelidir.

7. Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.

8. Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılması için gerekli çalışmalar acilen başlatılmalıdır.

9. Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı, karbon salınımını azaltacak demiryolu ulaşımı geliştirilmeli ve yaygınlaştırmalıdır.

10. Var olanlara her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.

11. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın izniyle, doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir. Doğanın hassas dengesi, kamuoyu vicdanı, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın kanaatinin dikkate alınmadığı hiçbir projeye onay verilmemelidir.

12. Tüm koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir. Varolan koruma alanlarının statüleri güçlendirilmeli; biyolojik çeşitliliği korumak için önemli doğa alanlarına hızla koruma statüsü kazandırılmalıdır.

13. Özel şirketlerin ve kamu kurumlarının doğayı katletmesinin önünü açan ‘kirleten öder’ mantığı ve uygulaması terk edilmeli, doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

14. Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı’nı aynı çatı altında birleştiren yapı derhal değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.

Kendini doğa ananın sahibi değil bir parçası olarak gören bizler :
İçinde varolduğumuz doğayı ve onun hassas dengesini tehdit eden, yukarıda sıraladığımız ilkeleri ve talepleri karşılamayan, ulusal veya uluslararası yasa, sözleşme, antlaşma ve bunların uygulamalarının tümünü reddediyoruz.

Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan doğamızın kadim dengesini, sağlıklı ve mutlu bir yaşamın birinci şartı olarak görüyoruz.

Varolan idari sistemin, taleplerimizi karşılayacağına dair inancımız kalmadığından; halk olarak bu gidişe dur diyor, parçası olduğumuz doğaanamızın haklarıyla birlikte kendi yaşam hakkımızı savunmak için ayağa kalkıyoruz;

Nisan 2011 itibariyle vadilerden, köylerden, kasabalardan, şehirlerden yola çıkıyor, Türkiye’nin dört bir yanından 40 gün 40 gece yol alacak kervanlar halinde Ankara’ya yürüyoruz. Ve taleplerimiz yerine getirilene kadar geri dönmüyoruz.

Doğanın hassas dengesini korumanın, insan olarak vicdani sorumluluğumuz olduğunu düşününen herkesi bu hareketi desteklemeye çağırıyoruz.

20 Mart 2011 Pazar

Na to Kafa, Na to Nükleer!

Yuva Derneği üyeleri ve “piknik tüpleri “ Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santralleri protesto etmek amacıyla Ayvalık Cumhuriyet Meydanı’nda bir eylem gerçekleştirdi. Eylemci “piknik tüpleri”, üzerinde “Na to Kafa, Na to Nükleer” yazan ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın karikatürü bulunan dövizler taşıdı.

Japonya’da meydana gelen nükleer felaket, bir kez daha bu teknolojinin bütün gezegeni ve insanlığı tehdit edecek büyüklükte bir risk içerdiğini gösterdi. Buna rağmen geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan, Rusya’ya giderek milyarlarca dolar karşılığı bütün Türkiye halkının hayatını riske atacak bir nükleer santral yapımı için söz verdi. Üstelik bu riski evlerimizde kullandığımız tüplerin riskiyle karşılaştırarak.

Bilimsel raporlar, Avrupa, Türkiye ve Kuzey Afrika’da yapılacak yatırımlarla bu bölgenin bütün elektrik ihtiyacının 2050 yılına kadar sadece rüzgar ve güneş enerjisiyle ve enerjinin etkin kullanımı karşılanabileceğini gösteriyor(1). Bu, iklim değişikliğinin etkilerini sınırlandırdığı gibi, nükleer santralleri de tamamen gereksiz kılıyor.

Yuva Derneği adına konuşan Özgür Öztürk şunları söyledi: “Türkiye halkı ülkesinde bir nükleer santralle yaşamak istemiyor. Aynen İtalya ve Yunanistan halkları gibi. Buna rağmen her on yılda bir bu konu tekrar tekrar gündeme getiriliyor. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, aynen Irak’a asker gönderme tezkeresinde olduğu gibi bu konuda da, “halka rağmen-halkın canı pahasına” politikalarını sürdürüyorlar. Hükümeti İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi Türkiye’de de nükleer santrallerin yapılmasının sonsuza kadar yasaklanması için halk oylamasına gitmeye çağırıyoruz.”(2)
(1)http://www.pwc.co.uk/eng/publications/100_percent_renewable_electricity.html
(2)İtalya ve Yunanistan daha önce nükleer santral yapımını referandumla yasaklamıştı. Halen bu ülkelerde nükleer santral bulunmuyor.


Yuva Derneği 2010 yılında Ayvalık’ta kuruldu. Yuva Derneği’nin amacı, Dünya gezegenindeki yaşamı bütün çeşitliliğiyle koruma çalışmalarına katkıda bulunmak ve doğayla uyumlu bir yaşamı savunmaktır.